Bu listemde önemi gittikçe artan çevre felaketlerine karşı duyarlık geliştirmemizi sağlayabilecek olan “ekolojik zeka” kavramından bahsedeceğim.
Goleman’ın Üç İncisi
‘Ekolojik Zeka’ kavramı, ilk defa Ruhsal Zeka kitabının yazarı olan Daniel Goleman tarafından, 2009 yılında ortaya atılmıştır. Daha önce ‘Sosyal Zeka’ ve ‘Duygusal Zeka’ kitaplarıyla yüreklere dokunmayı başaran usta yazar, ‘Ekolojik Zeka’ ile de dünya nüfusunun dikkatini, doğanın anaçlığı üzerine çekebilmeyi başarmıştır.
‘Ekolojik Zeka’, 2010 yılında Seda Toksoy tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Kitapta satın alma alışkanlığının nasıl zamanla çevre tahribatına dönüştüğünden ve endüstriyel üretimlerin neticelerine dikkat edilmediğinde ne derece etkili olabileceklerinden dem vuruyor.
Üretimde Etki-Tepki İlkesi
Yine kitapta kimyasalların insan vücudu üzerindeki olumsuz etkilerine ve tüm bunların geleceğimizi nasıl tehlikeye attığına da değinilmiş. Gerçek şu ki; bizler bilinçli kullanıcı olarak yerinde kararlar alırsak üretim mekanizmaları da ürettiği ve sattığı malı aynı hassasiyetle pazarlamaya özen gösterecektir. Yani, ekolojik duyarlık geliştirmede ‘bilinçli tüketici’ye önemli görevler düşmektedir.
Goleman ekolojik zekayı, doğayla empati kurmaya benzetmiş. Çünkü ancak bu yolla ona yaşattığımız acıları hissedebilecek ve onu korumak için önlemler alacağız. Goleman’a göre bilinçsizce ona zarar verdiğimizde, doğanın da canı acır. Fakat bunu, kayıtsız insanoğluna ifade edemez.
Dünyayı Değiştirmek Pekala Mümkün!
‘Ekolojik Zeka’ kuramı 2012 yılında Time Dergisi tarafından ‘Dünyayı Değiştirecek 10 Fikirden Birisi’ olarak tanımlamış. Zira toplum bazında kolektif bilinç geliştirip yaşadığımız gezegeni daha yaşanabilir ve gelecek kuşaklara miras bırakılabilir hale getirirsek dünyanın umutsuz gidişatını bir nebze olsun değiştirebiliriz.
Goleman gibi, McGallum da, 2008 yılında yaptığı araştırmalarda insanın ekolojik farkındalık düzeyinin bir zeka alanı olduğunu belirtmiştir. McGallum’a göre kişinin doğayla aktif bir denge halinde oluşu, onun ekolojik alanda zeki olduğunu gösteriyor.
Bu bağlamda, ekolojik zekası yüksek olan bireyler, yaşam alanında zuhur eden çevre problemlerini daha çabuk fark eder ve çözümlemek için harekete geçerler. Yine bu kişiler, sadece yerel çevre sorunlarına odaklanmakla kalmaz, dünya çapında yaşanan küresel felaketlere karşı da duyarlı ve yapıcı olurlar.
Ekolojik zekası yüksek olan kişiler, canlı ölümlerini önemserler ve buna son vermek için gerekli önlemleri alırlar. Onlara göre her canlı değerlidir ve bizlerle aynı doğayı paylaşmayı en az bizler kadar hak eder.
Örneğin; ekolojik zekiler, giydiği pamuklu dokuma bir tişörtün imal edilmesinde, pamuğun eldesi aşamasında tarım ilacı kullanıldığını ve bu sebeple binlerce yararlı mikroorganizmanın yok olduğunu bilirler. Dolayısıyla, o tişörtü almayarak çevreci tepkilerini ortaya koyarlar.
Ekolojik Okuryazarlık
Çevre sorunlarına işaret eden basın-yayın organları takip edip, toplum içinde de gerek söylem gerek eylem bazında, üzerlerine düşen görevi yerine getiren kişiler, ‘Ekolojik Okuryazar’ olarak adlandırılır. Bu kişiler, çevre duyarlılığından dem vuran görsel, işitsel ve yazılı materyalleri hassasiyetle incelerler.
Özellikle okullarda, yeni neslin ekolojik okur-yazarlığa sahip olarak yetişebilmesi adına çeşitli faaliyetlerde bulunulmaktadır.
Teknoloji Tuzağına Düşmeyelim!
Yapılan araştırmalar; büyük kentlerin teknolojik cihazları arasında sıkışıp kalan çocukların hafıza problemleri, risk almada cesaretsizlik ve öz saygının oluşamaması gibi bir dizi problemden mustarip olduğunu gösteriyor. Buna karşılık, doğal ortamın sadeliğinde yetişen çocukların duyusal kapasitelerinin yüksek olduğu ve mantıksal zekalarında işlerlik kazanabildikleri gözlemlenmiştir.
Bizler de ekolojik zekamızın inceliğini doğa ile empati kurarak, bilinçli bir tüketici olarak ve üretim mekanizmalarında bizlerden beklenen haklı tepkimizi ifade ederek ortaya koyabiliriz. Bu sayede dünyamız çok daha yaşanabilir bir yer olacaktır.