
“Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bize hediye eden ulu önderimiz; “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” diyerek, kadının toplum ve medeniyet içindeki yerini öneminin farkındalığını çok net yansıtan bir bakış açısına sahip olduğunu göstermiştir.
Cumhuriyeti kurduğu andan itibaren kadın haklarını, batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılayıp Türk kadınına her zaman güvenmiş ve Türk kadınının toplumda hak ettiği yere gelebilmesi için öncü reformlara imza atmıştı. Dünyada kadın hakları için böylesine duyarlı olan ve çaba sarf eden yegâne öncü liderdi.


Cumhuriyetten Önce
Osmanlı’nın son on yılında yaşanan 1911 Trablusgarp, 1912-1913 Balkan Savaşları ve 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntı ve zorluklar karşısında erkeğinin cepheye gitmesiyle kadının ev içinde ve dışında yükü daha da ağırlaşmıştı. Ağırlaşan şartlar nedeniyle kadınlar zorunlu olarak başta devlet daireleri ile fabrikalar olmak üzere çalışma hayatının değişik kademelerinde çalışmaya başlamıştı.
Millî Mücadele döneminde de Türk kadını gerek cephe gerisinde gerekse ihtiyaç olduğunda cephedekilerin yanında olan, protesto mitinglerinde yer alan ve yurt savunmasına katkı sağlayan bir davranış örneği sergilemiştir. Her alandaki çok yönlü rolüyle Türk kadını üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmişti.

21 Mart 1923, Konya
Kurtuluş Savaşı’nın ardından yurt çapında gezilere çıkan Mustafa Kemal 21 Mart 1923’te Konya’da kadınlara hitaben yaptığı konuşmasında;
“…Hanımlar, Efendiler! Bu son yılların inkılâp hayatında, ateşli fedakârlıklarla yüklü mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak kurtuluşa ve bağımsızlığa götüren kararlı çalışma hayatında, her millet bireyinin çalışması, gayreti, emeği, fedakârlığı geçmiştir. Bunlar içinde en fazla yüceltilmesi, anılması ve daima teşekkür ile tekrar edilmesi gereken bir emek vardır ki, o da Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok yüce, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylememize imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim, diyemez.”
sözleri ile açıkça ifade etmiştir.

Cumhuriyetin İlanından Sonra
Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından itibaren siyasi, sosyal, kültürel, hukukî ve ekonomi gibi pek çok alanda köklü değişim hareketlerine girişilmiştir. Bu süreçte kadının toplum ve ailedeki yerinin belirlenmesi dikkate değer bir gelişmedir. Devletin ve toplumun modernleşmesinde, nüfusun yarısını meydana getiren kadınlardaki değişim ve gelişmenin etkileri yeni nesillerin yetişmesinde kadının yeri ve önemini ortaya koymuştur. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yapılan yeni düzenlemelerle, kadınların özellikle kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlara hız verilmiştir.


Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ulu Önderi Atatürk, cehaleti ortadan kaldırmak ve ekonomiyi düzeltmek için gerekli adımları atarken tüm aşamalarda kadının önemimin farkındalığıyla hareket etmeye özen gösteriyordu. Bu konunun önemini 1923’te yaptığı bir konuşmasında şöyle açıklamıştır:
‘‘Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti layıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün levazımından biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Binaenaleyh kadınlarımız da âlim ve mütefennin olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün derecât-ı tahsilden geçeceklerdir…”.

Eğitimde Eşitlik
Eğitimde kızların erkeklerle eşit haklar ile eğitim görmeleri amaçlandığı için bunun için yasal düzenleme yapılmış ve 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisât Kanunu’nun çıkarılmasıyla ülkedeki tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak, eğitim ve öğretimin laik, çağdaş ve millî bir temele oturtulması hedeflenmiştir.
Eğitim ve öğretime verilen önem sayesinde kadınlar, toplumda belli bir yere gelmiş ve hemen her meslekte görev almaya başlamışlardır. Bu amaçla, 10 Haziran 1933’te kız çocuklarına meslek-i eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kurulmuş ve Pratik Kız Sanat Okulları ile Olgunlaşma Enstitüleri açılmıştır.

Medeni Kanun
1926 yılında Medeni Kanun’un kabulüyle toplumda kadın ve erkek, medeni haklarda hiçbir ayrım gözetilmeden eşit sayıldı. Miras ve mülkiyet hakları bakımından eşitlik getirildi. Kanunun en esaslı bölümü tek kadınla evli olma ilkesinin kabul edilmesidir. Boşanmada kadına da söz hakkı tanındı. Evlenme yaşı olarak kızların 18 yaşını bitirmiş olmaları şartı getirildi. Evlenme akdinin resmî nikâhla belediyelerde ve şahitler önünde gerçekleştirilmesi şartı getirilmiştir.


Seçme ve Seçilme Hakkı
Kadına siyasetin kapısını aralayan ilk adım 3 Nisan 1930’da kabul edilen Belediye Kanunu ile atılmıştır. Bu kanuna göre kadınlar ilk kez Belediye Seçimlerinde oy kullanma ve Belediye Meclislerine seçilme hakkını elde ettiler.
26 Ekim 1933’te ise 1924 tarihli Köy Kanunu’nun 20 ve 25. maddelerinde yapılan değişiklikle muhtar ve ihtiyar meclisi seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkını elde eden kadınlar nihayet 5 Aralık 1934’te dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve 191 arkadaşının; 1924 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun 10 ve 11. maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandılar. Kanun’da yapılan değişiklikle kadın, erkek her Türk’ün seçme yaşı 22, seçilme yaşı 30 olarak belirlendi. Böylece, kadın ile erkek arasındaki eşitsizlikten biri daha ortadan kalkmış oluyordu.

1934’te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı konusunda kadının siyaseten önü tam olarak açılmış ve ilk kadın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) yerlerini almıştır. 5 Aralık 1934 tarihli kanunla milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde eden kadınların pek çoğu bu gelişmeyi büyük bir memnuniyetle karşıladılar.
Atatürk tarafından köylü kadınların temsilcisi olarak bizzat önerilen ve Ankara’nın tek kadın adayı olarak seçilen hususi eğitimli “Satı Kadın (Hatı Çırpan)” ile ortaokul mezunu olan ve çiftçilikle uğraşan Bursa mebusu Şekibe İnsel’in mecliste önemli bir yeri vardı.

Mustafa Kemal Atatürk, kadına verdiği değer ve kadın erkek eşitliğini sağlamada gösterdiği duruşta kararlıydı. 31 0cak 1923’te İzmir’de yaptığı konuşmasında “…şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” sözleriyle kadının önemini vurgulamıştır.
Bununla birlikte kadın hakları ile ilgili olarak dikkati çeken en belirgin özelliğiyse, kadın-erkek ayırımını ortadan kaldırarak hepsini ‘insan’ olarak görmesidir. Onu birçok dünya liderinden ayıran en önemli özelliği de işte bu bakış açısıdır.
