Kısaca Aliye Berger
Türk gravür ve grafik sanatçısı Aliye Berger, 1903’de İstanbul’da doğmuştur. Babası Kabaağaçlızade Mehmed Şakir Paşa, annesi Giritli Sare İsmet Hanım’dır. Kardeşleri ise, yazar Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) ve ressam Fahrelnisa Zeid’dir.
Okuma yazmaya çok küçük yaşlarda, özel bir eğitimle başlayan Aliye Berger, ilköğrenimini tamamladıktan sonra Notre Dame de Sion’a girmiştir. Okulu Birinci Dünya Savaşı’nda kapanınca, öğrenimini bir başka özel Fransız okulunda tamamlamıştır. Berger, öğrenim sürecinde resim ve piyano dersleri de almıştır.
Tanınmış virtüöz ve eğitimci Karl Berger’le tanışıp, 1947 yılında evlenmiştir.
9 Ağustos 1974’de Büyükada’da hayatını kaybetmiştir.
Sanat Yaşamı
1939-1935 yılları arasında Paris’te, ablası Fahrelnisa Zeid’in konuğu olarak sanat hareketlerini izlemiş, Londra’da üç yıl süreyle John Buckland Wright’ın atölyesinde gravür tekniği üstüne yoğun çalışmalar yapmıştır.
1951’de, 140 parça gravürle Türkiye’ye dönerek İstanbul Fransız Konsolosluğu’nda ilk kişisel sergisini açmıştır.
Sonraki yıllarda gravürü yaygınlaştırmak amacıyla, bu teknikle yılbaşı tebrik kartları yapmıştır. 1954’de İstanbul’da toplanan ve aralarında Herbert Read, Paul Fierens ve Lionelli Venturi gibi eleştirmenlerin de bulunduğu uluslararası bir kongre nedeniyle düzenlenen yarışmada birincilik ödülü, ertesi yıl katıldığı Tahran Bölgesel Bienali’nde ikincilik ödülü kazanmıştır.
İstanbul, Ankara, Londra, Paris, Viyana, Ravalpindi ve İslamabad’ta kişisel sergiler açmış, yurtiçinde ve yurtdışında birçok karma sergiye katılmıştır.
1972 yılında, son sergisini İstanbul Taksim Galerisi’nde düzenleyen ve aynı yıl sergiyi Ankara’ya götüren sanatçının ölümünden sonra, 1975’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi salonlarında geniş bir retrospektif sergisi düzenlenmiştir.
Berger’in İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde, Viyana Albertina Müzesi’nde ve özel koleksiyonlarda resimleri bulunmaktadır.
Sanatı
Aliye Berger, genellikle siyah-beyaz gravürler yapmış ve sürekli tekniğini geliştirme gayretinde olmuştur.
Siyah-beyaz gravürleri tercih etmesinin sebebini ise şu şekilde açıklamıştır:
(…) Siyah-beyaz gravürlerimde, bu iki rengin (siyah ve beyazı her zaman olanakları olan birer renk olarak görmüşümdür) ara tonlarında bulduğum ışığı, renkte her zaman her zaman bulamadım…
Bu sebeple, sanatçının siyah-beyaz gravürleri renkli gravürlere oranla sayıca fazladır.
Mevleviler, Davulcu, Çiftetelli ve Bektaşiler renkli gravürlerindendir. Rengi çizgiye eşdeğer bir kompozisyon olarak kullanır. Çizgiler gibi, renkler de bir sarmal etrafında döner.
Sanatçının hiçbir gravüründe benzer yorumlar görülmez. Çünkü Berger, her baskısında farklı dokular kullanır. Gravürlerini kağıt üstüne basmaz. Tülbent, zımpara kağıtları ve kasap kağıtları gibi farklı malzemeler üzerinde dener.
Buradan da anlaşılacağı üzere; Aliye Berger’in kendine has dokunuşları ile özgün ve serbest bir anlatım dili yakalama çabasında olduğu görülmektedir.
Güneşin Doğuşu, 1954
Nasıl her sanatçının ön plana çıkan eseri varsa, Aliye Berger’in de öyle bir eseri vardır: Güneşin Doğuşu.
Sanatçının bu eseri, 1954 yılındaki Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Kongresi (AICA) sırasında, Yapı Kredi Bankası’nın düzenlediği İş ve İstihsal konulu resim yarışmasında birincilik kazanmıştır. Ancak kurallara uymadığı için eleştiriler de almıştır.
Aliye Berger, Güneşin Doğuşu ile ilgili olarak, eserin üzerinde çok fazla düşündüğünü ve eserinde, hayatı bütünüyle ele almak istediğini, her bir detayı iyi betimlemek gerektiğine inandığını söyleyebilir. Çünkü sadece balıkları değil, balıkların çırpınışını; sadece insanı değil, insanın durumunu yansıttığını belirtmiştir. Yani, kısaca, her şeyin birbiriyle harmanlanmasının yansımasını ifade etmiştir.
Yarışmada daha çok, Anadolu insanını kübist yapıda kompozisyonlar içinde betimleyen yarışmacılar vardır. Berger’in renkli, öznel kompozisyonun birinci seçilmesi; nesnel kübist resimler karşısında soyut dışavurumcu resmin modern sayıldığını göstermektedir.
Aliye Berger, dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımından etkilenmiştir. Bu akımda; içinde apse yapacak etkileri, bir devinimle dönüştürerek tepkisel olarak dışa dökmek diyebiliriz. Dışavurumcu bir sanatçı; evreni kurgular, görmeden tasarlar, aktarmadan yaşar, baştan yapar. Kısacası bu akımdaki sanatçılarda olgu zincirleri yoktur, kırılmıştır.
Aliye Berger, Türkiye’nin ilk kazıma ve oyma gravür sanatçılarından biri, ülkemizin ilk kadın gravür sanatçısıdır.
Türk resim sanatına kendine özgü yorumunu katmış ve olağanın dışına çıkmıştır. Kendi eserleri için dediği şu cümle çok anlamlıdır:
‘Aşkla yaşadım. Ölümler bile öldüremedi bendeki aşkı. Coşkuyla, aşkla ve sevgiyle yarattım ne yarattımsa…’
Eserlerinde genellikle ölümü ve yaşamı gördüğümüz Berger’in bazı gravürlerinde Büyükada’dan manzaralar da görülmektedir. İstanbul temasındaki eserlerinde ise, daha dramatik ve trajik esintiler dikkat çeker.